6.06.2015

Madam Curie'nin Şifresi

Bu yazıda neden madam Curie gibi birisinin tarihte var olduğunu, dahası bir insanın neden böyle şeyler yaptığını incelemek istiyorum. Umarım sıradan olmayan böyle bir insan üzerine düşünmek bazı şeyleri anlamamızı kolaylaştırır.

Eğer madam Curie’nin hayatını okumadıysanız şu linki ziyaret edin.

Öncelikle baktığımızda savaş atmosferinde bir ülke, insan hayatına mal olan hastalıklar, ekonomik sıkıntılar ve kadının toplumdaki yeri gibi aşılması zor engeller var. Madam Curie ise sanki refah içinde bir toplumda babasının tuttuğu özel hocalarla eğitim almış, bilim yapması için hazırlanmış özel ortamlarda çalışırken zamanla keşifler yapmış ve patent almayarak buluşlarını insanlığın hizmetine sunmuştu. Birinci koşulların doğru olduğunu biliyoruz ama nedense ikinci koşullar daha doğruymuş gibi geliyor. İleride buna da değinmek istiyorum.

Madam Curie, keskin bir zekâya ve öğrenmeye karşı büyük bir açlığa sahipti. Zekâ doğuştan geliyordu. Bu yüzden çalışmalarını yaparken kullandığı zekâsını anlamamıza gerek yok. Ama Okuldaki başarısı ve bilimsel çalışmalarındaki azmi tamamen öğrenmeye karşı olan ilgisinden mi kaynaklanıyordu? Yaptıklarına bakacak olursak bu pek doğru sayılmaz. Curie, üniversiteye giderken hareketlerine yön verecek olan zekâsı ve öğrenme isteğinin yanında insanlara yardım etme amacını da bulunduruyordu. O Fransa da eğitimini tamamlayıp ülkesine dönecekti ve ülkesindeki insanlara öğretmenlik yapacaktı. Kendisinin bin bir zahmetle ulaştığı kıymetli bilgileri Polonya’nın gençlerine aktaracaktı. Ülkesine değer katacak ve idealine ulaşmış olacaktı. Klişe olsa da Madam Curie bir hayat amacına sahipti ve onu gerçekleştirmek için yaşadı. Böyle olması aklımızdaki sorulara yanıt bulduğumuz anlamına gelmiyor. Peki neden Curie böyle bir hayat amacı edinmişti? Bunu nasıl gerçekleştirmeyi umuyordu? Kızlar okula dahi gidemezken bilim kadını olmakta neyin nesiydi?


Hayat amacının ne olduğunu hatırlamak için size şu videoyu öneriyorum. Bir insan hayat amacı edineceğim diye kendini zorlamaması gerektiğini düşünüyorum. Belki madam Curie kadar zekamız olmayabilir. Öğrenmeye de bu kadar hevesli olmayabiliriz ama bir düşünün. Eğer hayat amacı olarak madam Curie olmayı hedeflerseniz bu sizin hatanızdır. Madam Curie hayat amacını bulmuştu. Sizin de hayat amacınızı arayıp bulmanız gerekiyor.

Madam Curie’nin karşılaştığı en büyük zorluk belki de kadın olmasıydı. Günümüzde de durum pek iyi değil. Hala bir kadının bireysel varlığından önce kadınlığı ön plana çıkıyor. Bunun sebeplerini burada tartışmak konu bütünlüğünü bozacağından Madam Curie’nin yaptıklarına dönmeliyiz. O bize başkalarının düşüncelerinden oluşan sınırlamaların etkisiz olduğunu gösterdi. Tüm sınırlar sadece zihnimizdedir. Neyi ne kadar yapacağımızı en çok kendimiz sınırlarız. Normal biri o dönemde bir kadının bilim kadını olamayacağını kolayca kabullenir. Biz ise var olan sınırlar yetmiyormuş gibi yeni bahaneler üretiriz. Bir şey yapmak istediğimizde keşke zamanım olsa, keşke param olsa, keşke imkanım olsa diye düşünüyoruz. İmkan olsa yapacağımızı düşünmek, düşündüğümüzü yapmış kadar rahatlatıyor bizi. Bu Oxford vardı da biz mi okumadık demeye kadar gelebilecek bir güce sahip. Kendimizi fevkalade kandırsak ta bunu idrak etmek için madam Curie gibi insanların imkanlarına bakmak yeterlidir.

Madam Curie tüm zorluklara göğüs gerdi ve başarıya ulaştı. O araştırmalarını yaparken bilgiye adım adım yaklaşıyordu. Hayat amacını gerçekleştiriyordu. Peki neden böyle bir hayat amacı seçmişti? Herkes bir hayat yaşıyor ve bir şeyler yapmakla zamanını dolduruyor. Bu zamanı iyi şeylerle doldurmak insan hayatını daha anlamlı hale getiriyor. Amerika’yı uzaya taşıyan apollo 11 isimli uzay aracının bilgisayarı 0.043 MHz hızında çalışıyordu ve 64 kilobyte hafızaya sahipti.(1 mb=1000 kb) Muhtemelen elinizdeki telefon bu bilgisayardan binlerce kat daha fazla işlem gücüne sahip. Biri binlerce yıldır milyarlarca insanın seyrettiği aya götürürken diğeri size aynı renkteki şekerleri patlattırıyor. İnsanların beyni kapasite olarak çok büyük farklılık göstermese de kullanım amacı çok daha farklılık gösterebiliyor. Her insan ve madam Curie bir nevi aya gitmeyi amaçlar. Çünkü iyi olan odur. İnsan iyidir ve bu yüzden doğal olarak iyiyi seçeriz. Ama çoğu insan(madam Curie hariç) yetersiz imkanları kendine bahane edinir ve iyi olanı yapmamakta kendini haklı çıkartır. Sonraları kendini aya gidemeyeceğine inandırarak öğrenilmiş çaresizliği yaşar. Kimse iyi olanın ulaşılması kolay olduğunu söylemiyor elbette. Kendi basit sınırlarımızı aşsak ta her zaman daha büyük bir sınır bulunuyor. Bu sınırları aşmanın tek yoluysa iyi olanı tercih etmekten geçiyor. Böylece kadınlara önyargı dahil bütün sınırlara göğüs gerilebiliyor. Bu noktada madam Curie’nin zorlukları nasıl aştığını ve neden böyle bir hayat amacı edindiğini anlıyoruz. Bu gerçekten bir tercih meselesi. Kolay olanı ve karnını doyurmayı amaçlayarak yaşamayı seçebilirdi.

Peki biz neden iyi olanı seçmeyelim. Gerçekten hayat koşullarımız Curie’ninki kadar kötü değil. Ama ne yazık ki sınırları kendimize dost ediniyoruz. Üstelik bu sınırları kendimiz koymadığımız halde. Bir insan kendi hayat çizgisini çizebilmeli ve kendi sınırlarını ortaya koyabilmelidir. Üzüldüğüm nokta ise; iyi olanı yapacağımızı söylüyoruz, zor geliyor yapmıyoruz. Sonra da kendimiz dışındaki etkenleri gösterip kendimizi haklı çıkartıyoruz. Gönlümüzü iyi olandan yana olduğumuzla avuturken aslında kolay olanı seçmiş oluyoruz. Daha da kötüsü rahatımız yerinde olduğu için kendimizi kandırdığımızı hatırlatan her şeye karşı savaş açıyoruz. Böylece Madam Curie gibi insanlar sıra dışı oluyor. Böylece o insanlara hayret ediyoruz. Ama hayret edip geçiyoruz, yine kendimize dönüp hiç hesaplaşmıyoruz. Kendimize kolay olanı seçtiğimizi söyleyemiyoruz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder